6 Ocak 2014 Pazartesi

Güneş Sistemi


Güneş Sistemi

Samanyolu Galaksisi'nde yer alan orta büyüklükte bir yıldız olan Güneş, onun çekim etkisi altında kalan 8 gezegen, bu gezegenlerin 166 uydusu, 5 cüce gezegen, cüce gezegenlerin 6 uydusu ve milyarlarca başka küçük gökcisminden oluşan bir sistemdir.
Güneş Sistemi'ndeki gezegenler sırasıyla (yakından - uzağa ) şunlardır: Merkür, Venüs, Dünya, Mars, Jüpiter, Satürn, Uranüs, Neptün
Gezegenleri büyüklüklerine göre (büyükten küçüğe) sıralaması ise şöyledir: Jüpiter, Satürn, Uranüs,Neptün, Dünya, Venüs, Mars, Merkür
Güneş Sistemi'deki cüce gezegenler ise Ceres, Plüton, Haumea, Makemake ve Eris'tir.


Güneş Sistemi

Son yapılan hesaplamalara göre Güneş'in yarıçapı yaklaşık 696 bin 342 kilometredir. Güneş Sistemi'nin kütlesinin yaklaşık % 99,86'sını oluşturan ve çekim kuvveti ile sistemi bir arada tutan güneş, sistemin temel bileşenidir. Güneş hariç tutulduğunda diğer tüm kütlenin yaklaşık % 90'ını Jüpiter ve Satürn oluşturur.

Güneş Sistemi yaklaşık olarak 4,6 milyar yıl yaşındadır. Dev bir gaz ve toz bulutunun sıkışması ve içine çökmesi ile oluşan güneş ve diğer gezegenler milyonlarca yıl içinde bugünkü hallerini almışlardır.




Güneş Sistemi'nde iç gezegenler Merkür, Venüs, Dünya ve Mars'tır. Bunlar aynı zamanda kayasal gezegenleri de oluşturur.

İç gezegenlerden sonra geniş bir asteroid kuşağı bulunmaktadır. Mars ile Jüpiter arasında yer alan ve kaya ve uçucu olmayan diğer minerallerden oluşan asteroidlerin büyüklüğü birkaç santimetreden yüzlerce kilometreye kadar değişmektedir.



Güneş Sistemi - Gezegenler ve Asteroid Kuşağı


Dış gezegenler ise Jüpiter, Satürn, Uranüs ve Neptün'dür. Güneş Sistemi'nin güneş hariç toplam kütlesinin yaklaşık % 99'unu oluşturan bu gezegenler aynı zamanda gaz devleri olarak da adlandırılır.Uranüs ve Neptün buz devleri olarak da adlandırılmaktadır.


Gezegenlerin güneşe olan ortalama uzaklıkları şöyledir:
Merkür: 58 milyon kilometre
Venüs: 108 milyon kilometre
Dünya: 150 milyon kilometre
Mars: 228 milyon kilometre
Jüpiter: 778 milyon kilometre
Satürn: 1 milyar 430 milyon kilometre
Uranüs: 2 milyar 870 milyon kilometre
Neptün: 4 milyar 500 milyon kilometre



Güneş Sistemi: gezegenler, uydular, cüce gezegenler..

5 Ocak 2014 Pazar

Cüce Galaksiler

Geniş eliptik ve sarmal galaksilerin ününe karşılık evrendeki galaksilerin çoğunun cüce galaksiler oldukları görülmektedir. Bu mini galaksiler Samanyolu Galaksisi’nın % 1’i kadar olup yalnızca birkaç milyon yıldız içerirler. Kısa zaman önce yalnızca 100 parsek genişliğindeki “aşırı yoğun galaksi”ler keşfedilmiştir.Cüce galaksilerin çoğu daha büyük bir galaksinin uydusu durumundadır. Samanyolu Galaksisi’nın bilinen böyle 12 kadar “uydu galaksi”si olup, keşfedilmeyi bekleyen 300-500 “uydu galaksi”si daha olduğu tahmin edilmektedir.Cüce galaksiler eliptik, sarmal ya da düzensiz galaksi sınıflarında sınıflandırılabilirler. Fakat "eliptik cüce galaksiler" büyük eliptik galaksilere pek fazla benzemediklerinden “cüce küresel galaksiler” (İng. dwarf spheroidal galaxy) olarak adlandırılırlar. Kısa zaman önce keşfedilen iki cüce galaksinin herbirinin kütlesinin 10 milyon güneş kütlesi kadar olduğunun saptanması galaksilerin büyük kısmının karanlık maddeden oluştuğu varsayımını desteklemektedir.

Diğer Biçimler ( Galaksi Türleri )



“Tuhaf galaksiler” diğer galaksilerle gelgit etkileşimlerinden kaynaklanan alışılmamış özellikler gösteren galaksilerdir. Çıplak bir çekirdek ile çekirdeği çevreleyen, yıldızlardan oluşmuş bir halka ve yıldızlararası ortamdan oluşan “halkalı galaksi” buna bir örnek olarak gösterilebilir. Halkalı galaksinin bir sarmal galaksinin çekirdeğinden küçük bir galaksinin geçmesi halinde oluştuğu düşünülmektedir.Andromeda Galaksisi’nın başından da böyle bir olay geçmiş olması muhtemeldir; çünkü kızılötesi ışın tekniği yardımıyla bu galaksinin çokhalkalı bir yapılanma gösterdiği saptanmıştır.
Bir “merceksi galaksi” (İng. lenticular galaxy) eliptik galaksi ile sarmal galaksi arasında kalan bir biçimde olup her iki galaksi sınıfının özelliklerine de sahiptir. Bu sınıftakiler Hubble düzeninde S0 olarak kodlanırlar. Belirsiz spiral kolları olmasının yanı sıra yıldızlardan oluşan eliptik bir halesi vardır. Çubuklu merceksi galaksiler ise Hubble düzeninde SB0 olarak kodlanır. Bütün bu sınıflardan başka, eliptik ve spiral bir biçim altında sınıflandırılması pek mümkün olmayan bazı galaksiler daha bulunmaktadır ki, bunlar düzensiz galaksiolarak adlandırılır ve Irr I ya da Irr II olarak kodlandırılırlar. Bunlardan Irr I olarak kodlananlar düşük düzeyde bir yapılanma gösterirlerse de bu yapının biçimi biçimsel galaksi sınıflarından herhangi birine uymaz. Irr II olarak kodlanan galaksiler ise biçimsel galaksi sınıflarını andıran hiçbir yapı izi göstermezler. Düzensiz galaksilerin geçmişte birer sarmal veya eliptik galaksi oldukları, fakat sonraları kütleçekimsel kuvvetlerin etkisi altında düzensiz hale geldikleri düşünülmektedir. Düzensiz cüce galaksilerin yakın örneklerine Macellan Bulutları'nda rastlanır.


NGC 5866, bir merceksi galaksi örneği. (NASA/ESA)          



Hoag nesnesi, bir halkalı galaksi örneği

Eliptik Gökada



Eliptik Dökada veya galaksiler görüş açısından bağımsız olarak, gerçekten elips biçimine sahip galaksilerdir. Hubble düzenine göre eliptik galaksiler daire biçimine yakınlıktan aşırı ovalliğe kadar uzanan bir yelpaze içinde kodlanır ya da adlandırılırlar. Bu yelpaze içinde daire biçimine en yakın eliptik galaksiler E0 olarak, en basık ya da en oval olanlar ise E7 olarak adlandırılır. Genellikle küçük yapılı, nispeten yıldızlararası maddesi fazla olmayan galaksilerdir.

Bu galaksilerde yeni yıldız doğum oranı çok düşüktür, yani yıldız doğumlarının durduğu veya en aza indiği galaksiler olarak düşünülebilirler; dolayısıyla açık kümelere çok az derecede sahiptirler. Bu galaksiler, ortak kütleçekim merkezini esas alan, rastgele sayılabilecek yörüngelerde dönen evrimleşmiş yaşlı yıldızların baskın (çoğunlukta) olduğu galaksilerdir. Bu bakımdan çok daha küçük olan küresel yıldız kümeleri ile bazı benzerlikler taşırlar.Buna karşılık en büyük galaksiler "dev eliptik galaksiler"dir. Dev eliptik galaksiler genellikle büyük galaksi kümelerinin çekirdekleri yakınında bulunurlar.

Sarmal Gökada

Sarmal gökada örneği (NGC 5457)  

Sarmal galaksi ya da sarmal gök ada, Hubble düzeni'ne göre bir gök ada sınıfıdır ve özellikleri şöyle özetlenebilir:
* Göreceli olarak yüksek düzeyde açısal hızı vardır.
* Etrafı teker adlı yıldızlar topluluğu tarafından sarılı olan bir merkezî karın veya topağı olur.

Sarmal gök adalar, adlarını yıldızların oluştuğu parlak kollarına borçuludurlar. Bu kollar yaklaşık logaritmik olarak merkezden dışa doğru açılırlar. Sarmal gök adalar, kendi içlerinde çubuklu ve çubuksuz sarmal gökadalara ayrılırlar.

NGC 3982 adlı sarmal gökada

Samanyolu Galaksisi





     GALAKSİMİZİ TANIYALIM ; SAMANYOLU GALAKSİSİ

Samanyolu, içinde Güneş Sistemi'nin de bulunduğu gök ada. Yerel Küme'nin bir parçası olan çubuklu sarmal türde bir gök adadır. Gözlemlenebilir Evren'deki milyarlarca gök adadan sadece bir tanesidir.

İsim Anlamı Nedir ?

Galaksi adının kökeni, eski Yunancada bizim galaksimizi belirtmek üzere kullanılan “sütlü, süt gibi, sütsü” anlamlarına gelen galaxias (γαλαξίας) sözcüğü ya da "süt dairesi" anlamındaki kyklos galaktikos (κύκλος γαλακτίκος) terimi midir? Bilmiyoruz. Bu terim ve dolayısıyla Batı kültüründe Samanyolu için kullanılan "Süt Yolu" terimi eski Yunan Mitolojisi'ndeki birmitosdan kaynaklanır: Bir gece, Zeus ölümlü bir kadından yaptığı oğluHerakles'i farkettirmeden uykuya dalmış olan Hera'nın göğsüne koyar. Bebek Herakles, Hera'nın memelerinden akan sütü içecek ve böylece ölümsüz olacaktır. Fakat Hera, gece uyanıp tanımadığı bir bebeği emzirdiğini farkedince onu fırlatıp atar ve boşalan memesinden çıkan süt de gece gökyüzüne fışkırıp akar. Hikâyeye göre geceleyin gökte sönük bir ışıkla pırıldar halde gördüğümüz “Süt Yolu” (Türkçe’de Samanyolu) denilen kuşak, böyle oluşmuştur.

Nasıl Keşfedilmiştir ?

Antik çağda Grek filozofu Democritus (450–370 M.Ö.), geceleyin gökyüzünde görünen Süt Yolu denilen ışıklı bölgenin uzak yıldızlardan oluşuyor olabileceğine dikkat çekmişti. Aristo’nun (384-322 M.Ö.) düşüncesine göreyse Süt Yolu büyük, birbirine bağlı çok sayıdaki yıldızın alevlenmesinden kaynaklanmaktaydı ve bu alevler Dünya atmosferinin üst kısmında yer almaktaydı.

Arap astronom İbn-i Heysem (965-1037), Samanyolu’nun ıraklık açısını gözlemleme ve ölçme girişiminde bulundu; Süt Yolu’nun ıraklık açısı yoktu. Bunun üzerine “bu, Dünya’dan uzaktadır, atmosfere ait değildir” diyerek Aristo’nun görüşüne karşı çıktı. İranlı astronom Birûni (973-1048) Samanyolu Gök Adası’nın sayısız bulutsu yıldızlar yığını olabileceği görüşünü ortaya attı. İbn Bacce ise Samanyolu’nun pek çok yıldızdan oluştuğunu ve gözümüze sürekli bu şekilde görünmesinin Dünya atmosferindeki kırılımdankaynaklanıyor olabileceğini ileri sürdü. İbn Kayyim El-Cevziyye (1292-1350), Samanyolu Gök Adası’nın sabit yıldızlar feleğinde bir araya gelmiş çok sayıdaki küçük yıldızlardan oluştuğunu ve bu yıldızların gezegenlerden daha büyük olduklarını ileri sürdü.

Samanyolu Gök Adası’nın birçok yıldızdan oluşmasının ilk kanıtı Galileo Galilei’den geldi. 1610 yılında Samanyolu Gök Adası’nı bir teleskopla inceleyen Galilei, bunun çok sayıdaki yıldızın bir araya gelmesinden oluştuğunu farketti.[10] 1750’de İngiliz astronom ve matematikçi Thomas Wright, “Evren'in orijinal bir teorisi ya da yeni hipotezi” adlı eserinde gök adanın Güneş Sistemi’ne benzer tarzda, fakat daha büyük ölçekte, kütleçekim gücüyle birbirlerine bağlı çok sayıdaki dönen yıldızlardan oluşmuş bir kitle olduğu görüşünü ortaya attı. Bunun sonucunda bu düşünceye göre sözkonusu yıldızların oluşturduğu ve bizim de içinde bulunduğumuz bu disk, bizim gökyüzüne bakışımız açısından bize gökyüzünde Süt Yolu olarak görünüyor olabilirdi.




[1785’te William Herschel tarafından sayılan yıldızlardan yola çıkılarak hazırlanan Samanyolu diyagramı. O dönemde Güneş, gök ada merkezine yakın olduğu zannedildiğinden gök ada merkezine yakın olarak işaretlenmiştir (Günümüzde Güneş'in gök ada merkezine yaklaşık 28.000 ışık yılı uzaklıkta olduğunu biliyoruz.]




Immanuel Kant, 1755'deki bilimsel incelemesinde Thomas Wright'ın düşünce ve çalışmalarını biraz daha ayrıntılandırdı, gök adamızın da Güneş Sistemi’mize benzer biçimde kütleçekim ile bir arada tutulan ve dönen bir yıldız kümesi olduğunu (haklı olarak) ifade etti. Kant, ayrıca o dönemde gözlemlenebilen birkaç bulutsunun da ayrı gök adalar olabilecekleri varsayımında bulundu. (Bu adın verilme nedeni dürbünle bakıldığında ışık veren gaz bulutu gibi gözükmeleridir.) Samanyolu Gök Adası’nın biçimi ve Güneş’in gök ada içindeki konumu hakkındaki ilk girişim, 1785’te gökyüzünün farklı bölgelerindeki yıldızları özenle sayan William Herschel’den geldi. Herschel, Güneş Sistemi’ni merkeze yakın bir yere koyarak gök adanın biçimini gösteren bir diyagram hazırladı.


Samanyolu Galaksisinin Güneş Sisteminden Görünümünün 360 Derece Panaromik Fotorafı


Jacobus Kapteyn, hassas bir yaklaşım sergileyerek 1920’deki çiziminde Güneş’in merkeze yakın bulunduğu elips biçimli küçük bir gök ada tasarladı. Farklı bir yöntem uygulayan Harlow Shapley ise küresel kümeler kataloğu çalışmasında kendinden öncekilerden tümüyle farklı olarak gök adamızı Güneş’in merkezden uzak olduğu yaklaşık 70 kiloparsek yarıçapındaki yassı bir disk biçiminde tasarladı. Her iki hatalı çalışma da galaktik düzlemde ışığın yıldızlararası toz vasıtasıyla soğurulmasını hesaba katmamıştı. Soğrulma, ancak Robert Julius Trumpler’in 1930’da açık yıldız kümeleri üzerinde çalışırken bu etkiyi ölçmesinden sonra hesaba katılmaya başlandı ve günümüzdeki gök ada görünümü kuramlarına ulaşıldı.

Yapısı Nasıldır ? 

Samanyolu'nun şekli hakkındaki yaygın görüş, onun bir çubuklu sarmal galaksi olduğu yönündedir. Merkezdeki çubuk şeklindeki yıldız yoğunlaşmasının iki ucundan logaritmik spiral şeklinde uzayan iki ana kol ve yardımcı kollar, galaksinin şeklini oluşturur. Bu görüş ilk olarak 1990'larda gündeme gelmiş,2005 yılında Spitzer Uzay Teleskobu'ndan alınan bilgilerle kuvvetlendirilmiştir

Samanyolu Galaksisi Ve Kolları




















Tıklanabilir Haritası
Tıklanabilir harita, en az 200 milyar yıldız içeren ve sarmal bir gök ada olan Samanyolu'nun tümünü göstermektedir. Güneş'imiz, merkezden 26.000 ışık yılı uzaklıkta Avcı kolu'nun derinliklerinde gizlenmiştir. Gök adamızın merkezine doğru olan yıldızlar, bizim bulunduğumuz yerdekilere göre birbirlerine çok daha yakındır. Ayrıca gök ada düzleminin oldukça dışında yer alan küçük küresel yıldız kümelerinin varlığına da dikkat edilmelidir. Yine dikkat edilmesi gereken bir başka konu da gök adamız tarafından yavaşça yutulan bir cüce gök adanın (Cüce Yay) varlığıdır.



Uzay Nedir ?


Uzay ya da fezâ, Dünya'nın atmosferi dışında ve diğer gök cisimleri arasında yer alan, gök cisimleri hariç, evrenin geri kalan kısmındaki sonsuz olduğu düşünülen boşluğa verilen isimdir. Ortalama sıcaklığı -270 °C, mutlak sıfır noktası ise -273 santigrat derecedir. Atmosfer ile uzay arasında kesin bir sınır bulunmamaktadır, fakat Dünya'nın atmosferi yukarı doğru çıkıldıkça incelmektedir. Uzayda tahminen milyarlarca galaksi bulunmaktadır. Bu tahmini galaksilerin içinde tahminen milyonlarca sistemler, gezegenler ve astroitler bulunmaktadır. Fizikçi Carl Sagan'ın kitabı "Kozmos" da yazdığı üzerine evrensel atom sabiti 1088 kadar yani 10 üssü 88, Carl Sagan'a göre evrende tahmini 1'in yanında 88 sıfır tane atom var (on oktovigintilyon). Bu şekilde bir hesaplama ve insanoğlunun bildiği her türlü galaksi uzayın büyüklüğünü kanıtlar. Albert Einstein'ın görelilik teorisine göre uzay elastike bir dokuya sahiptir. Cisimlerin bu elastike dokuyu bükmelerinden dolayı yerçekiminin olduğunu ileri süren kuramdır. Uzay'da zaman kavramı yoktur. Zaman, bizim algılarımızla yarattığımız bir kavramdır.Uzay karanlığı, büyüklüğü, olayları ile ilgi çekici, karmaşık ve araştırmaya değer olmuştur. Bu yüzden insanlar her çağda uzayı merak etmiştir. Bu yüzden sürekli uzayı araştırmak için icatlar yapmıştır. Teleskop bu alanda çok önemli bir alettir. Çağlar geçtikçe insanlar daha güçlü teleskoplarla uzayı incelemiş, uzay hakkındaki bilgilerini artırmıştır. Böylece merakını gidermeye başlayan insanoğlu bununla yetinmeyip uçarak daha fazla bilgi toplamak istemiştir. İnsanlığın uçmayı keşfetmesiyle Dünya'yı çevreleyen yakın uzay hakkındaki bilgiler, daha da artmaya başladı. Nihayet, güçlü füzeler, yapma uydular, Ay 'a insanlı ya da insansız araçlar gönderilmesi,yapay uydular geliştirilmesi, çok güçlü radyo teleskoplarla (bkz.Hubble Uzay Teleskobu) uzayın derinliklerinin araştırılması, 20. yüzyılın ikinci yarısında insanlığın uzay hakkındaki bilgilerini önemli ölçüde genişletti. Ayrıca insanlar uzayı araştırmak için "astronomi" bilimini doğurdu.Bu arada teorik fizik ve astronomi konusunda devrim yapacak görüşler ortaya atan Einstein gibi bilginlerin uzay konusunda ortaya attıkları pek çok kuram, gözlemcilerin uzay üzerine verdikleri bulguların mantıklı bir şekilde açıklanmasını sağladı.Uzay konusundaki ilk sağlam bilgiler, 19. yüzyıl sonu ile 20. yüzyıl başında, özellikle kuzey ülkelerinde kurulan gözlemevleri sayesinde alındı. ABD'nin Kaliforniya eyaletinde bulunan Palamar Gözlemevi, Dünya'da mevcut gözlemevlerinin en büyüğüdür. Buradaki aynalı teleskopun çapı 5 m, yüksekliği 40 metre dir.Bu gözlemevlerinde uzaydaki gökcisimlerinin kütlesi, hacmi, ışığının şiddeti vb. incelenmektedir. Uygulamalı fiziğin geliştirdiği tayf (spektrum) analizi, uzaydan gelen ışıklardan, cisimlerin hangi elementlerden oluştuğunu göstermektedir.1932'de Karl Guthe Jansky adındaki bir mühendisin rastlantı sonucu bulduğu uzaydan gelen radyo yayınları, daha sonraki yıllarda radyoteleskopların doğmasına ve uzayın derinliklerinin dinlenmesine, bu radyo yayınlarının kaynaklarının ve nedenlerinin bulunmasına yol açtı. 2. Dünya Savaşı sırasında Almanların geliştirdiği V-1 ve V-2 füzeleri daha sonraki yıllarda uzayın keşfi için yapılacak çalışmalarda büyük bir adım oldu. 1947-1956 yılları arasında özellikle ABD, uzay çalışmalarına büyük hız verdi. Yapılan uzay uçuşu denemelerinin hiçbiri bir uzay aracını yörüngeye oturtmayı başaramadı. Bu arada SSCB, 1957 yılında üç kademeli Vostok roketleri ile "Sputnik" adındaki ilk yapma uyduyu Dünya çevresinde yörüngeye oturtarak uzay yarışında öne geçti. Uydulardan elde edilen uzay üzerine bilgiler, canlıların, özellikle insanların uzayda yaşayabilmeleri için hangi koşulların yerine getirilmesi gerektiğini ortaya koydu. Böylece uzay tıbbı doğdu ve gelişti. Uzayda ilk insan ise 12 Nisan 1961 tarihinde SSCB'nin uzaya gönderdiği Yuri Gagarin oldu. Bu arada, insanların uzay boşluğuna yerleşmelerini sağlamak, uzayı uzaydan izlemek, Dünya üzerinde haberleşme kolaylıkları sağlamak için binlerce uydu yörüngeye yerleştirildi ya da uzayın boşluğuna fırlatıldı. Nihayet 1969 Temmuzu'nda Ay'ın ABD'li astronotlar tarafından fethedilmesi, uzay çalışmalarında en önemi adımlardan biri oldu. Günümüzde uzay yarışı büyük bir hızla sürmektedir. Özellikle de ABD ve Rusya bu büyük yarışta amansız birer rakiptir.Uzay hakkındaki bir başka teorem ise 2009'da öne sürülmüştür. Buna göre uzay tahmin edilenden daha küçük olabilir. Galaksi sayısı ise tahmin edilenden çok daha azdır. Görünen uzayda görülen galaksilerin ve yıldızların pek çoğu aynı galaksilerin farklı zamanlardaki görüntüleridir. Işık uzayda doğrusal ilerlemez, evrensel çekim güçlerinin belirlediği yolu takip eder.